Hamile kadınların en büyük korkularından biri bebeğini düşürmektir. Düşüğün çeşitli nedenleri bulunuyor. Sizin hiç farkında olmadığınız bir hastalık da bebeğinizi düşürmenize yol açabilir. Çoğu kadının farkında olmadığı rahatsızlıklardan biri de tiroid hormonlarındaki dengesizlik. Tiroid hormonlarının azalması veya artması bebeğinizin düşmesine yol açabiliyor. Ancak merak etmeyin, tiroid hormonlarındaki bu dengesizlik tedavi edilebiliyor. Tedavi sonrasında tiroidden kaynaklanan düşüler de önlenebiliyor.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tıraş, yaptığı açıklamada, İlk gebeliği düşükle sonlanan kadınların en büyük korkularından birinin bir daha hiç çocuğunun olmayacağı ya da sonraki gebeliklerinin de düşükle sonuçlanacağı endişesi olduğunu söyledi. Bunun “gerçek olmadığını” vurgulayan Tıraş, “Ancak düşük yapan kadınların daha sonraki gebeliklerinde düşük yapma ya da düşük tehdidi yaşama olasılıkları hiç yapmamışlara göre biraz daha yüksektir” dedi.
Tıraş, arka arkaya 3 ya da daha fazla sayıda gebeliğin düşük ile sonuçlanmasına “tekrarlayan düşük” ya da “habitüel abortus” adı verildiğini belirterek, burada düşüklerin birbirini takip eden gebeliklerde yani arka arkaya olmasının önemli olduğunu vurguladı.
Çok yakın bir geçmişe kadar altta yatan herhangi bir anomalinin bulunamadığı düşüklerde bu durumun “açıklanamayan düşük” olarak adlandırıldığını ifade eden Tıraş, “Oysa bugün biliyoruz ki bu ve bunun gibi bazı açıklanamayan durumlarda altta yatan etken büyük olasılıkla kişinin bağışıklık sistemi yani immunolojik sistemdir. Bu sistemin desteklenmesine bağlı tedavi yaklaşımları tekrarlayan düşük yaşayan kadınlarda oldukça fayda sağlamaktadır” dedi.
Tıraş, tekrarlayan düşük tanısı konulan kadınlarda ikinci adımda, altta yatan belirli bir patolojinin olup olmadığının saptanması gerektiğini belirtti.
“Sorunun yüzde 15′i rahimden kaynaklanıyor”
Tekrarlayan düşüklerin birden çeşitli nedenlere bağlı gelişebildiğine, sağlıklı bir gebelik elde edilebilmesi için sorunun tam olarak belirlenmesi gerektiğine dikkati çeken Tıraş’ın verdiği bilgiye göre, rahime ait anamoliler bunlardan birini oluşturuyor.
Tekrarlayan düşük problemi bulunan kadınların yaklaşık yüzde 12-15′inde sorun, rahimden kaynaklanıyor. Rahimde çift göz olması olarak bilinen durum ya da rahim ağzının gereğinden fazla açık olması, tekrarlayan düşükler ile sonuçlanabiliyor. Bunun anlaşılması için rahim ağzı açıklığının değerlendirilmesi ve rahim filmi çekilmesi gerekiyor.
Eğer problem rahim ağzı yetmezliği ise gebeliğin erken döneminde konulacak bir dikiş ile (serklaj) gebelik sonuna kadar götürülebiliyor. Çift gözlü rahim ya da benzer bir şekil bozukluğu olanlarda ise bunu gidermeye yönelik operasyonlar planlanabiliyor.
Hormonal bozukluklar düşük nedeni
Tekrarlayan düşüklerde önemli bir sebep ise hormonal bozukluklar olarak gösteriliyor. Pekçok hormon bozukluğu düşüğe neden olabiliyor. Örneğin, “tiroid” hormonlarındaki azalma ya da artışlar düşük nedeni olarak kendini gösteriyor. Bu durumun tedavi edilmesiyle gebelik sorunsuz tamamlanabiliyor.
Yine önce yumurtalıklardan daha sonrada plasentadan salgılanan ve görevi gebeliğin idamesi olan “progesteron” hormonunun yetersizliği de düşükle sonuçlanıyor. Luteal faz yetmezliği denen bu durumun tedavisi eksik olan hormonun dışarıdan verilmesi ile oluyor.
Süt hormonu olarak da bilinen “prolaktin” hormonunun düzensizlikleri de önemli bir kısırlık ve düşük nedeni olarak gösteriliyor. En sık kanda fazla miktarda bulunması yani hiperprolaktinemi şeklinde görülüyor. Tıbbi tedaviden fayda sağlanabiliyor.
Düşüklerin en önemli nedenlerinden biri de kromozomal bozukluklar olarak gösteriliyor. Eğer ailede sonraki bireylere aktarılabilecek genetik bozukluklar mevcut ise tekrarlayan düşüklerin nedeni bu olabiliyor.
Böyle bir durumdan şüphelenildiğinde eşlere kromozom analizi yapılıyor ve eğer patoloji saptanırsa genetik danışmanlık gerekli oluyor.
Otoimmün problemde, kanın pıhtılaşması önleyecek ilaçlar veriliyor
Son yıllarda giderek daha iyi anlaşılan ve bugüne kadar nedeni açıklanamayan pek çok hastalığın altında yatan sebep “bağışıklık sistemi” olarak gösteriliyor.
Vücudun savunma mekanizması olan bağışıklık sistemi, gerek dışarıdan gelen gerekse vücudun kendi içinde yer alan hastalık etkenlerine karşı koruma sağlıyor. Bu sitem, kendisini aktive eden faktörleri kendinden ya da yabancı olarak algılıyor. Yabancı antijenlere karşı tepki yaratıyor. Bazen hatalı olarak kendine ait antijenleri de yabancı olarak algılıyor. Buna “otoimmün antijen” adı veriliyor.
Hafızası olan, yani bir kez karşılaştığı ve mücadele ettiği etkeni unutmayan bağışıklık sistemi, hastalık etkeni vücuda girdiğinde buna karşı bir antikor üretiyor. Bu antikorlar daha sonra ömür boyu vücutta kalıyor. Bu nedenle aynı etkenle yeniden karşılaşıldığında etken vücutta hastalık yaratmıyor. Çocukluk çağında geçirilen bazı hastalıkların ikinci kez geçirilmemesinin nedeni bundan kaynaklanıyor.
Tekrarlayan düşüklerde de bağışıklık sisteminin etkili olduğunu belirtiliyor.
Annenin kendine normalde bulunan bazı faktörleri yabancı kabul ederek antikor üretmesi ise “Otoimmün problem” olarak tanımlanıyor. Bu tablo bazen tekrarlayan düşüklere neden olabiliyor. En sık “antifosfolipid antikor” varlığında düşük gelişiyor. Fosfolipidler, vücudun hücre sisteminin yapıtaşlarından birisi olarak önem taşıyor ve özellikle hücre zarında bulunuyor. Antifosfolipid antikor varlığında plasentadaki kan akımları bozuluyor. Bu da dolaşımda pıhtılaşmalara neden oluyor ve sonuçta düşük görülüyor. Antifosfolipid antikorla dışında hücre çekirdeğine hatta tiroid bezine karşı gelişen antikorlar da düşük nedeni olabiliyor.
Otoimmün nedenlere bağlı düşük yapan kadınlarda ilk tedavi yaklaşımı kanın pıhtılaşması önleyecek ilaçların verilmesi ile sağlanıyor. Bu amaçla en sık “aspirin” kullanılıyor. Mutlaka hekim kontrolünde verilmesi gerekiyor. Ayrıca bağışıklık sistemini baskılayacak “kortizon” türü ilaçlar da kullanılabiliyor. Bu tür hastalara çok yakın takip gerekiyor.